Page 10 - TOLYA BEKÇİSİ
P. 10
ağaçlara ve kömür karasına dönmüş toprağa bakarken donup kal-
dım. Sanki gecenin karasında zaman donmuştu. Geceye yalnızca
yanan alevlerin kızıllığı ışık tutuyordu. Ormanıma olanlardan ay
bile ürkmüştü. Yüzünü geceye gömmüş, bu kızıl tabloya bakmak
istemiyordu. Ama ben onun gibi yapamaz, görmezden gelemezdim.
Utancım dizlerimin gücünü kesti. Takatim kesilince bacakları-
mın üzerine çömeldim. Titrek ellerimi uzattım toprağa. Toprağıma
ne olmuştu böyle? Bir yanda tam önümde islenmiş ağaçlar, diğer
yanda ortalıktan kaybolan canım sincaplarım, karıncalarım, kuşum
hüdhüd… Ormana bu kadar dâhil olduğumu burada harcadığım
saatlerde değil, şimdi anlıyordum. Ormanla birlikte ben de kav-
ruluyordum.
Neden sonra sol tarafımda kalan kalabalığı fark ettim. Ellerinde
kovalar, kürekler vardı. Yangını söndürmeye gelmişlerdi belli ki.
Ormanın samimiyetinin ulaştığı tüm kasaba buradaydı.
Omzuma dokunan bir el ile irkildim. Ahmet Öğretmen. Bu
adam her zaman karşıma çıkmak zorunda mıydı?
“Ceyd? Ne arıyorsun sen burada?” diye sordu, fakat cevap
vermek içimden gelmiyordu. “Tek mi geldin sen?” diye diretti.
Ne diyecektim ki şimdi? ‘Hocam ağaçlarım, ormanım yanıyor.
Burası benim esas evim, yangın bitene kadar kalacağım.’ desem
aklı almazdı. Yine avuç dolusu nasihatleri üzerime salacaktı. Tek
geldiğimi öğrenince de yakama yapışacak, babamı arayıp beni eve
gönderecekti. Ama kararlıyım. Yangın bitmeden şuradan şuraya
öldürseler gitmem. Ne diyecektim ben şimdi? Of, bu adam hep
böyle zamanlarda karşıma çıkıyordu.
“Ben, şey, yok, tek gel...”
12