Page 10 - 9786259895208
P. 10
ÖMER SEYFETTIN
– Tebriz’e bir elçi göndermek istiyoruz. Tarafımızdan sen
gider misin oğlum?
– Ben mi?
– Evet.
– Ne münasebet?
– Aradığımız gibi bir adam bulamıyoruz da...
– Ben şimdiye kadar devlet işine girmedim.
– Niçin girmedin?
Muhsin Çelebi biraz durdu. Yutkundu. Gülümsedi:
– Çünkü ben boyun eğmem, el etek öpmem, dedi. Hâlbuki
zamanın devletlileri mevkilerine hep boyun eğip, el etek,
hatta ayak öpüp, bin türlü yaltaklanmakla, ikiyüzlülükle,
dalkavuklukla çıktıklarından, etraflarına daima hep bu kötü
geçmişlerinin çirkin hareketlerini tekrarlayanları toplarlar.
Gözdeleri, sohbet ettikleri, himaye ettikleri, hep alçak
ikiyüzlüler, ahlaksız kavuk sallayanlar, namussuz maskaralar,
haysiyetsiz dalkavuklardır. Mert, doğru, izzetinefis sahibi,
hür, vicdanının sesine kulak veren bir adam gördüler mi,
hemen garez olur, mahvına çalışırlar. Gedik Ahmet Paşa niçin
hançerlendi paşam?
– ...
Sadrazam yavaşça dişlerini sıktı. Gözlerini süzdü. Tuttuğu
kâğıdı buruşturdu. Hiddetlenemiyordu. Ama hiddetlendiği
zamanlarda olduğu gibi yanaklarına bir titreme geldi. Vezirken
değil, hatta daha beylerbeyiyken bile karşısında akranlarından
kimse böyle dümdüz laf söyleyememişlerdi. Tekrar “Acaba deli
mi?” diye düşündü. Deli değilse, bu ne küstahlıktı! Bu derece
küstahlık, “yani kurulu düzene” muhalif değil miydi?
11