Page 9 - 9786259895208
P. 9
PEMBE INCILI KAFTAN
Muhsin Çelebi, çekinmeden, sıkılmadan, ezilip büzülmeden
gayet tabii bir hareketle kendine gösterilen şilteye oturdu.
Sadrazam hâlâ ellerinde tuttuğu kıvrık kâğıtlara bakarak
içinden “Ne biçim adam? Acaba deli mi?” diyordu. Hâlbuki...
Hayır. Bu çelebi gayet akıllı insandı! Merde nâmerde muhtaç
olmayacak kadar bir serveti vardı. Çamlıca ormanının
arkasında büyük mandıra ile büyük çiftliğini işletir, namusuyla
yaşar, kimseye eyvallah etmezdi. Fukaraya, zayıflara, gariplere
bakar, sofrasında hiç misafir eksik olmazdı. Dindardı. Ama
mutaassıp değildi. Din, millet, padişah aşkını kalbinde
duyanlardandı. Devletinin büyüklüğünü, kutsiliğini anlardı.
Yegâne mefkûresi : “Allahtan başka kimseye secde etmemek,
kula kul olmamak”tı... Bilgisini olgunluğunu herkes bilirdi. İbni
Kemal ondan bahsederken, “Beni okutur!” derdi. Şairdi. Lakin
ömründe daha bir kaside yazmamıştı. Hatta böyle methiyeleri
okumazdı bile...
Yaşı kırkı geçiyordu. Önünde açılan yükselme yollarından
daha hiçbirine sapmamıştı. Bu altın kaldırımlı, mina çiçekli,
cenneti andıran nurani yolların nihayetinde daima “kirli bir
etek mihrabı” bulunduğunu bilirdi. İnsanlık onun gözünde
çok yüksek, çok büyüktü. İnsan arzın üzerinde Allah’ın bir
halifesiydi. Allah, insana kendi ahlakını vermek istemişti.
İnsan, her varlığın üstündeydi. Kuyruğunu sallaya sallaya
efendisinin pabuçlarını yalayan köpeğe tabasbus pek yakışırdı;
ama insana... Muhsin Çelebi, her türlü aşağılığı kabul ederek
iki büklüm yükselmeye maskara harislerden, aşağılanmış
kölelerden, sürüngenler gibi yerlerde sürünen pis esirlerden
nefret ederdi. Hatta bunları görmemek için çekingen biri
olmuştu. Yalnız savaş zamanları Guraba Bölüklerine
kumandanlık için meydana çıkardı. Huzurda serbest, tabii
oturuşu sadrazamı çok şaşırttı. Ama kızdırmadı:
10